İnsanın yaratılışından, günümüze kadar geçen süreci teknoloji oluşturulması açısından değerlendirdiğimizde hasılanın giderek yükselen bir ivme ile artığını görürüz. Çok mu ağır oluyor? Biraz daha sohbet havasına çekelim.
Bilindiği gibi ilk teknik icat "Tekerlek". Şimdi bize ne kadar basit geliyor değil mi? Birde o günlerin koşullarıyla değerlendirelim. Ağaç kesilecek, testere ve balta yok. Ağaçtan tomruk yapılacak yine alet yok. Tomruktan tekerlek yapılacak, yine birçok alete ihtiyaç var. En zoru da tekerlek bir mil etrafında döndürülecek; ama nasıl olacak? Döndürmek o kadar kolay mı? Mil yapılacak, borya açılacak, tekerleğin milden çıkması önlenecek, mil sabitlenecek v.s, v.s. Bir deyim vardır "şeytan detayda gizlidir" diye. Detaya girince çoğunlukla beklenmedik engellerle karşılaşmak mümkün oluyor. Bu engeller yenilerek ortaya bir icat, bir eser konulabiliyor. Eskilerin deyimiyle "malumun ilanı kolay." Malum olmayanı, bilinmeyeni ortaya koyabilmek çok zor. İşte asıl zorluk tekerleği yapabilecek teknolojiyi yapabilmektir. Buradan ilerleyerek, en son teknoloji diyoruz ya; işte onu icat edebilen ve sanayi ile (ekonomik yönden gücü olduğu için) birleştirebilen ülkeler, diğer ülkelere karşı üstünlük kazanacak ve lider ülke konumuna gelecektir.
Lider ülke olacakta ne olacak sorusuna cevap ise her halde "dünyayı yönetecek ve daha güçlü olmak için istediklerini diğer ülkelere yaptıracaktır." diye düşünülmelidir. ABD nin yaptığı da budur. Buradan devam etmeye kalkarsak, sosyopolitik, ekonomi politik ve stratejik yaklaşımlara doğru kayacağız. Bu nedenle burada bırakalım. Teknolojik üstünlüğün neler sağladığını görmek açısından yazmak istedik, bu kadarı da sanırım yeterli. İnsan ve teknoloji konusuna tekrar dönelim. Günümüzün tekerleği nanoteknolojiler, nükleer enerji; atom altı parçacıklar, lazer gibi ışın teknolojileri v.s. v.s. dir. Elbetteki gen bilimi, hastalıkların tanı ve tedavisiyle ilgili gelişmeler; elektronik ve iletişimdeki sıçramalar gibi konularda önem olarak diğerlerinden hiçte arka sıralarda değildir. Uzay ve uzay ötesi(Kasten ötesini de yazıyorum) konularında ise insanlık henüz emekleme aşamasında dahi değil. Sadece başlandı diyebiliriz. Yaşam formlarını sadece biyolojik et-kemik ve düşünebilen hücrelerden oluşan sistemler olarak değerlendirmek giderek demode olmaktadır. Yoğunlaştırılmış ışık ve enerji sistemlerinin de düşünebileceği ve çok yüksek hızda (Düşünce hızında) hareket edebileceği varsayılmaktadır. Ne dersiniz bu türden varlıklar olabilir mi? Melekler ve cinler acaba böyle varlıklar mı? Nur(ışık) dan yaratıldıklarına göre neden olmasın. Aslında ayrı bir yazıda Uzay ve İnsanı daha derinlikli olarak incelemekte yarar var diye düşünmekteyim. Yazmak isteyenlere duyurulur. İnsan beyninde düşünebilen (Boz madde-Nöron) hücre sayısının son verilere göre 15 milyonun üzerinde olduğu ifade edilmektedir. Her hücre 0-1,1-2, yada var veya yok şeklinde cevap verebiliyormuş. Bu duruma göre insan beyninin düşünme kapasitesi 2 sayısının 20 000 000 uncu üssü, diğer bir ifadeyle sonsuz. Demek ki insanın üretebileceği teknolojilerinde henüz ilk sıradakiler üretiliyor diyebiliriz. Biz henüz teknoloji üreten toplumların ilk sıralarında değiliz. Elbette bugün için böyle. Bilindiği gibi 15.asırda en yüksek teknolojiyi atalarımız üretmişti. Enseyi karartmanın anlamı yok. Belki yakın, belki de orta gelecekte ülkemiz, teknoloji üreten ülkelerin en başlarında yer alacaktır. Yeter ki geniş düşünebilen sınırlanmamış ama ahlaklı iyi nesiller yetiştirebilelim. Bunların önünü açacak bilim ve araştırma merkezleri (Hatta Japonya da olduğu gibi Bilim ve araştırma kentleri) kuralım ve destekleyelim.
Gençlerimizde bu yetenek var. Yurt içinde ve yurt dışında birçok bilim adamımız çalışıyor. Başarılılar. Dışardakiler uygulamada da başarılı. Ne yazık ki yurt içinde yeterli uygulama yapıldığını kabul etmemiz zor. Sanayii bilim işbirliğini hala oluşturamadık. Birçok öğrencimiz yurt dışında saygın üniversitelerde burslu okuyor. Bunlar iyiye işaret. Daha da etkinleştirmek için neler yapılmalı diye düşünmeliyiz. Karamsar olmanın sağlayacağı hiçbir yarar yok. Pozitif düşünmeliyiz. Büyük Fatih gibi bilime önem vermeliyiz. Kanuni gibi bilimden uzaklaşan olmamalıyız. Bence Osmanlının yıkılışının başlangıcı Kanuninin çıkardığı "Medrese kanunnameleridir". Başka bir yazıda buluşmak dileğiyle.